8 Eylül 2011 Perşembe

Ne Kadar da Kırılgan




Kum, kocaman bir kayanın parçasıydı bir zamanlar. Ne kadar sarsılmaz ve güçlüydü oysa ki. Ama alıştı rüzgarla savrulmaya.

Asla isyan etmedi kalıcı bir yeri olmadığından ve bildi gittiği her yerde mutlu olmayı. Kırılmadan.

Ateş, bir mum alevinin ucunda ya da bir yangının kalbindeydi kimi zaman. Yaktı ve kavurdu düştüğü her yeri arkasına bakmadan. Hep kırarak ama hiç kırılmadan.

Ateşle kumun yolları kesişti bir gün. Ateş ve kumun dansına şahit oldu tabiat.

Kum sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi bıraktı kendini ateşin kollarına. Mutlu bir çiftin ilk dansına benziyordu. Bir zamanlar sert bir kayanın parçası olan kum, şimdi mutluluktan eriyor ve kendini hayatın akışına bırakıyordu. Bu güne kadar ardına bakmadan yakıp kül eden ateş bu sefer nazikçe işliyordu kuma, suya değen bir bir kuş tüyü kadar.

Bu dansın sonunda kum ve ateş karıştılar birbirlerine. İkisi de teslim oldular bu dansın büyüsüne.

Ve bu aşkın meyvesiydi cam. Ne kadar da kırılgan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder