30 Haziran 2012 Cumartesi

Beş


Başımı döndürdüğün o gün
İşaretiydi aşka açılan yolculuğun
Ortasında şaşkın bir heyecanın
Yüzüğünü düşürmüş acemi bir aşıktım
Serçe kadar kırılgan ve tutkunu gökyüzünün
..
Nasıl da geçti beş yıl
Bir elin parmakları yetmeyecek
aşkın "sen ve ben" halini anlatmaya
ellerim ellerini terk etmeyecek
alışsa dahi
çiçekler susuz yatmaya
eller hep masum mudur sahi ?
sallanırken mesela 
bir devri kapatmaya
ilahi!
Nasıl sallansın ellerimiz
sıkılgan bir vedayla!
tutuşuyoruz sıkıca sevdayla
avuçlarımda kırışacak pamuk ellerin
vedasız, kavgasız ve ayrılıksız
Vallahi!



Dile "kolay" hakikaten... dilime hiç zor gelmez senli yılları saymak..




23 Haziran 2012 Cumartesi

Atlı Karınca



Bir karıncayı bile
incitmedim diyorsun
koca bir yalan!
sen değil miydin ? 
içindeki çocuğu öldüren
o ellerle
....
Kayboldu o çocuk sesi
hiçbir şey almadı giderken
bir atlı karınca yetti
binip uzaklara gitti
....
Şimdi soğukluğunu koruyan 
o ellerin
yaşlandığında titremesi
belki de bu yüzden


17 Haziran 2012 Pazar

Babam'a



Ben çok sevdim babamı 
hiç gitmeyecekmiş gibi 
o istedi inanmamı 
öyle bakardı çünkü
hiç bitmeyecekmiş gibi
ölüm yokmuş gibi
silerdi gözlerimden hüznü
.....
Babam iyi bir adamdı
ne eksik ne yarım
Tamdı
Tamamlardı 
gitti
inanmadım
geride tamamlanmayacak
eksik bir hikaye bıraktı
ve gözlerimde hüzün birikti
asla silinmeyecek
....
görüyor musun baba ? 
büyüdüm sana şiirler yazacak kadar
ve gittin diye kızacak kadar
...




15 Haziran 2012 Cuma

Gecenin Kısır Vakti



Sabah biraz gecikti
gecenin kısır vakti
çok geç her şey için
sormak için "Niçin?"
sokakta sadece 
parlayan yıldızlar 
ve zırlayan yalnızlar
var bu gece
...
bir yıldız göz kırptı
belki de en yalnızı
gözüne çarptı
sordu 
var mı bir dileğin?
dedim 
al canını feleğin
durdu
kıpırdamadan öylece
hayallerimi doyurdu


12 Haziran 2012 Salı

Kaderiyle Oynayan Adam


     

    Kaderin kendisi ile oynadığı oyunlardan sıkılmıştı. Kendisi de küçük yaşlardan beri sahne tozunu ciğerlerinde taşıyan birisiydi. Ailesinin mevki sahibi olacağı işlere yönelmesini diretmelerine rağmen, aşık olduğu yoldan sapmamıştı. "Tiyatrocu olup aç mı kalacaksın oğlum!" diyen annesine, " Ruhumu doyuracağım anne" diyebilmişti. Alkışlanmaksa yaptıkları için, en iyi yolu seçmişti aslında. Kendisi olduğu için almıyordu alkışı belki ama oynadığı karaktere ruh verendi. Alkışlar, o karakterin ruhundan içine akıyordu. Her gün takım elbise giyen bir müdür ya da önlük içindeki bir doktor olmaktansa kılıktan kılığa girip ayrı ayrı tatları tadabiliyordu karakter havuzundan. Kimi zaman saçı sakalına karışmış bir şarapçı kimi zaman kılıcını savuran bir kahramandı. O, oyunculuğun sınırlarında herşeydi ama kaderin karşısında hiç bir şey olmayışı düşüncesi altında eziliyordu.

    Kaderle karşılıklı bir oyun içinde olduklarının farkındaydı. Malesef ki bu sefer hiç bilmediği bir hikayede, neyle karşılacağından habersiz bir oyuncuydu. O'na sadece baş rol verilmişti. Gerisi kaderin yazdıkları. Dekor, ışıklar ve diğer oyuncular ise Tanrı'nın verdikleri. Bu bilinmezlik, yıllarını oyunculuğa vermiş biri için bile fazlaydı.

    Birikmiş kiralar, faturalar ve başarısız bir aşk denemesinin ardından ışıklar ve alkışlar sönmüştü onun için. Kız arkadaşının fırlattığı o yüzük sanki hala dönüyordu salondaki eşyaların bir o yana bir bu yana çekilmesinden dolayı aşınmış parkenin üstünde. O sesi hala duyabiliyordu. Dünya döndükçe o yüzük orada dönecekti sanki.  Ve Dünya döndükçe hiçbir şey eskiye dönmeyecekti.

    Işıklara alışkın olduğundan odası oldukça aydınlıktı. Gözü çalışma masasının olduğu duvardaki latince deyişe takıldı. Takıldı ve kaldı bakışları. Hani biri kapıyı vurup gittiğinde kapıya takılıp kalır ya bakışları insanın, kalkıp koşamaz peşinden, o ses sanki sıkıca bastırır durduğu yere. Oyle çaresiz bakıyordu. "Faber est suae quisque fortunae" yazıyordu duvardaki yazıda. " Herkes kaderini kendi yazar ". Üstüne çöken o donukluk çekilirken yavaş yavaş gözlerinden, ellerine baktı şöyle bir. Çaresizlikten titreyen elleri de bir şeyler yap der gibi ona bakıyordu. Bu ellerle düzgün, sonuca giden bir çizgi çekmesinin imkanı yoktu. Işıkları söndürdü. Derin bir düşünceye daldı karanlığın ve sessizliğin ilham veren huzurunda.

   " Kader, büyük bir oyuncuydu ama benim sahnem oynanmadı henüz. Bu oyunun sonucu benim ellerimde, benim kalemimde. Öyle bir çizgi çizeceğim ki, çıkışını yalnız benim bildiğim bir labirentte kaybolacak kader. Küçük oyunları yetmeyecek kurtulmasına. Ellerimde eriyecek. Kimbilir belki de en büyük dostum olcak. Bu hayat benimse, en büyük oyuncu ben olacağım. Kader, benim ışığım olacak. Aydınlatacak mutlu yüzümü sahnenin üstünde. Ben alkışların önünde eğileceğim kaderin değil. "

    İrkilerek çıktı daldığı o hipnozdan. Işıkları yaktı. Sanki kulağına fısıldanmıştı yıllardır aradığı o cümleler. Sanki doğduğunda kulağına okunan ismi gibi, yeni bir isim yeni bir kimlik daha kazanmıştı. Daha sağlam basıyordu yere. Ellerine baktı. Cesur elleri vardı artık. Kulağında yankılanan o ses kaybolmuştu. Parkeye doğru baktı. Yüzük bırakmıştı dönmeyi. Dünya, hala eskiye dönmüyordu. Artık O da eskiye bakmıyordu zaten. Eline almıştı kalemi bir kere cesurca.


" Kimisi kaderini oynar..Kimisi ise kaderiyle oynar " 


11 Haziran 2012 Pazartesi

Düşün'ce



Düşünce
pişmanlığın tahtına
mutluluk salıncağından tepetaklak
lanet okursun bahtına
tutacak ellerinden kıskıvrak
bin bir kederli düşünce
ne mümkün ki kurtulmak
bir bedbahta dönüşünce
...
Düştün diye boşluğa
kızma hep ağaca
tek suçlu oymuş gibi
küsme ormana
dön bir bak 
orada ayna
belki de ağırdın salıncağa



6 Haziran 2012 Çarşamba

Bir Kadın Yaşar Bu Şehirde


Bir kadın yaşar bu şehirde
sanki
saçları bahar 
her teli bir çiçek
gözleri seher
bakınca güneş doğacak
sözleri sihir
olmaz denen olacak
...
bir adam yaşar bu şehirde
sihirli baharların seherine aşık

1 Haziran 2012 Cuma

Uçurumun Kenarındaki Çiçek



Kimi çiçekler şanslıdır 
mutlu bir evin 
vernikli penceresinin
kenarında saklıdır
ne suyu azdır
ne toprağı
kimi ise çaresizdir
uçurumun kenarında sessiz
boşluktadır yaprağı
gözü bulutlardadır
görünüyor olsa da
yaşamaya hevessiz
umuttur tek tutunağı

su göktenken 
ve toprak yerden
dünya hepimizinken
bu adaletsizlik neden ? 
ben gidiyorum anne
içim almıyor acı gerçeği
uçurumun kenarındaki o çiçeği 
sulamalıyım ölmeden