25 Eylül 2012 Salı

Bin Yıllık Ayrılık


Ben sana alışkınım 
sensizlik de nereden çıktı
ne kadar yabancı
kusura bakmayın biraz şaşkınım
omuzlarımdaki hüzün sanki bin yıllık
bilmem ki nasıl yaşanır ayrılık
daha önce hiç kimseyi
unutmak zorunda kalmadım
...
Bir sırası vardır elbet
ölmeden hüzne gömülmenin
bu sırasız ayrılığın ardından
bir şişenin sarhoşluğuna karışıp
yıldızlarda adını bulmalıyım önce
ağlamalıyım baş harfini görünce
masaya konulduğu gibi 
kalmalı tabaktaki yemek
yaşamalıyım az su az ekmek
boşlukta çizdiğim hayaline dalıp
susmalıyım uzun uzun
acı gülümsemeliyim gerçek diye aldanıp
kül tablasına yaptığım külden kalede
içinde sen olan masallar yaratmalıyım
bir nefesle çıkmalıyım atımla yokuşu
sen kalenin tepesindeki prenses
ben küllerinden doğmak isteyen anka kuşu
belki üşümeliyim yalnızlıktan tir tir
dudağımda bir dua olmalı tek nefes:
" Tanrım ölene dek bu ayrılığı geciktir "
belki de karanlığı sevmeliyim
bir çiçek gibi güneşe küskün
aydınlığa sırtımı dönmeliyim 
unutmalıyım
unutmalıyım ama
önce gözlerimi soğutmalıyım

12 Eylül 2012 Çarşamba

Hani Olur da




Sarıya çalmadan önce son kez gülümseyen
yeşil bir yaprak gibi bırak kendini rüzgara
düşeceğini bile bile keyif al hayattan
soğuk yalnızlığını hisset boşluğun
küçük bir dua olsun dudağında
düşerken bile çok geç değildir bazen
umuda bir şans daha ver yeniden
hani olur da rüzgar ters eser
ortasında bulursun kendini mutluluğun