6 Kasım 2011 Pazar

Şeker ve Kan Arasında Çocuk Olmak



Sakalımdan utanmasam yine kapı kapı dolaşıp elimde çokça şeker toplamayı umduğum için özenle seçtiğim kocaman bir alışveriş poşetiyle şeker toplamak isterdim.

 Hiçbir zaman yalnız çalamazdık önümüzde büyük bir kaleye aitmiş gibi kocaman duran kapının zilini. Boyundan büyük işe kalkışmak deyimiyle o zaman tanışırdı şeker toplamaya çıkan her çocuk. Kapının açılma anı nefesleri kesen bir filmin en heyecanlı sahnesi gibiydi. Sürpriz yumurtadan çıkacak olan oyuncağı merak etmekle denk diyebilirim. Herkes filmlerde izlediğimiz yaşlı tonton amcalar ve pamuk nineler gibi sevecen değildi. Kesme şekerle geri yollayanlar dahi olurdu.

-Pardon teyzecim midilli mi sandın bizi ?

Bunları diyemiyorduk tabi o zamanlar.

Bana zamanında şeker verenler okursa çok kızabilirler.

- Az şekerimizi yemedin bre nankör.

Hiç nankörlüğün lüzumu yok. Elimdeki poşet her zaman ağzına kadar dolardı. Şekerin yanı sıra, genelde güzel görünümlü çelik kapıların arkasından uzanan eller bozuk para da sıkıştırırdı avuçlarımıza. Avucumuz küçük olduğundan avuç dolusu paraya sahip olunca küçük kalplerimiz mutlu mutlu atardı. Toplanan bozuk paralar şeker toplama grubundaki kişi sayısına bölünürdü. Hem eğlenceli hem de matematik gerektiren eğitici bir bayram merasimiydi.

Eğlenceli olmayan tek tarafı ise kurbanlıkların sokağın ortasında kesiliyor olmasıydı. Kurban bayramında sokakları kaplayan kan kokusunu, içimizdeki o çocuksu bayram neşesini bir nebze bastırırdı. Çocuk kalbimle çok daha duygusal yaklaşıyordum.

- " Biz hasılata bakalım arkadaşlar şekerler yine ağzına kadar doldu gerisi mühim değil " diyemiyorduk çocuk da olsak.

Zaten o zamanlar bu kadar karmaşık cümleler kuramıyorduk haliyle.

Yeni aldığımız "cici"lerimizin paçalarını sıyırıp kan gölü arasından apartmanları gezmek de ayrı bir esneklik ve beceri istiyordu.

- Ortada kan gölü var yandan geç.

Şeker ve kan arasında var gücümüzle çocuktuk. 

O zamanlar din ve devlet işleri ayrıydı birbirinden. Din ve çocuk işleri de. Ne oruç ne de kurban kavramını biliyorduk. Bizim için ikisi de şeker bayramıydı. 

Sokaklarda göz göze geldiğim sevgili melül bakışlı kurbanlık hayvanlar yeri gelmişken mekanınız cennet olsun.

Bir çocuğun dikkatini dağıtacak en büyük silah şekerdi ve biz de ona sahiptik. O yüzden sokaklarda oynanan kasapçılık oyununa takılmıyordu gözlerimiz çok. 

Ağzımızda eriyen şekerin o mutluluk veren tadına cebimizde şıngırdayan bozuk paraların sesi eşlik eder,  bir sonraki bayramın hayalini kurmaya başlardık çoktan.

Ama şimdi bu halimle bir kapıya gidip çocuksu bir bakış katmaya çalıştığım o garip ifadeli suratımla süslediğim "bayramınız mübarek olsun teyzeciğim" lafının, deli damgası yememe sebebiyet vermesi kaçınılmaz.

Şeker ve kan arasında çocuktuk. Şimdi kan gölünün ortasındaki dünyada birer yetişkin. 1 sene 365 gün ve 365 gün içerisinde 3-4 gün bayram..

Her gün bayram yaşamak için deli olmayı ciddi ciddi düşünmüyor değilim. Akıllıların devri sona erdi. 


*Sevinerek söylüyorum ki artık sokakta yapılan kesimlere rastlamıyoruz ve bu mübarek gününü tüm güzelliğiyle olması gerektiği gibi yaşıyoruz. 

2 yorum:

  1. Bayramların unutulan yüzlerini; "kan/şeker" ikilemi içinde anımsatmanız ne hoş!

    YanıtlaSil
  2. Yüzler çok unutulur oldu zamanımızda. Anımsamak gerek bazen.

    Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil