2 Kasım 2011 Çarşamba

İnce Bir Ayrılık Hikayesi



Bir zamanlar ne kadar yakındılar.

Ölüm ile yaşam. Nefret ile aşk. Gülmek ile ağlamak.

Beraber geçirirlerdi zamanı. Ölüm kapar gözlerini ölü taklidi yapar, yaşamsa hafif bir meltem gibi okşayarak tenini içine dolardı. Sonu gelmez bu oyun içinde hiç sıkılmaz ve hiç gerçekten ölmezlerdi. Ölümsüz ve sorunsuz bir hikayenin parçasıydılar.

Nefret ters ters bakıp sırt çevirirdi önce. Alev alev olurdu gözleri. Çok sürmezdi bu halleri. Dayanamazdı aşkın o göz kamaştıran büyüsüne. Bir süre sonra nefret aşka dönerdi. Yine yüz yüze bakarlardı uzun uzun.

Ağlamak öyle sulu gözlüydü ki gülmek yapmadık şaklabanlık bırakmazdı onun karşısında. Ağlamak bir başladı mı gülmek hemen uzanır sökerdi yaşları gözünün pınarından ve bir tebessüm kondururdu kahkahaya gebe.

İnce çizgi ise uzaktan izlerdi onların bu birlikteliğini ve yalnızlığı ağırlaşırdı kanayan bir yara gibi. Kıskançlık sarardı tuz gibi etrafını kanayan yarasının.

İnce bir çizgiydi o hep uzaktan izlediği güzel çizgiye paralel. Ne kadar uzarsa uzasın hep aynı kalıyordu aralarındaki mesafe. Dil döküyordu tüm yollara önce. Aldığı hiç bir yol ona çıkmıyordu. Sonra lanet ediyor ve küfürler savuruyordu ince çizgisinden çıkıp. Ne isyan çareydi ne de çaba. Derin bir denizdi boş çabaları ve içinde boğuluyordu her çırpınışında. Yine de uzuyordu. İnceliyor inceliyor ama kopmuyordu. Kimseyle kesişmesi mümkün olmayan yalnızlığıyla uzanıyordu boylu boyunca.

Her akşam güneş batmadan önce tek dostu olan ufuk çizgisine gidiyordu. Kesişebildiği tek çizgiydi. Dertleşiyorlardı uzadıkça uzayan günün ardından. Bir uzun günün daha bittiğini haber veren kızıllığın karanlığa çalan aydınlığında son kez uzaktan izliyordu o güzel çizgiyi. Güneşin ihtişamına bu kadar yakınken bile gözleri ondan başkasını görmüyordu.

Ve bir gün karar verdi ince çizgi. Ayrılık hüküm sürsün istedi. Etrafındakileri de kendi kaderine ortak etmek istedi ve girdi aralarına ayrılmaz beraberliklerin.

Ölüm ile yaşam, nefret ile aşk, gülmek ile ağlamak ayrıldılar o an aralarından geçen o ince çizgiyle.

Her biri ayrı hayatlar yaşamaya mahkum oldular gözlerinin içine bakacak kadar yakın oldukları halde. Artık ölüm gerçekten vardı. Artık aşka dönmeyen nefretler doğuyordu. Artık ağlamakla sızlamakla geçiyordu  ömür ve toprak göz yaşına hiç doymuyordu.

Bir o kadar yakın ve bir o kadar uzak oldular. Kaderiyle eş iki paralel çizginin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder