24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bulutlar neden ağlıyor ?


     
          Çocukluğumdan aklımda kalan anılarda cam, buğu ve saksılar hiç eksilmez birer fotoğraftır. Belki annemin sokakta zaman geçirmeme koyduğu yasaklar, belki o yaşlarda bana oldukça karmaşık gelen hayatla arama şeffaf ama koruyucu bir set çekme isteği ve belki de gürültüden uzak insan manzaraları izlemenin verdiği huzur beni pencere kenarında çok zaman geçirmeye itmişti.  Hele ki bir de yağmur yağdığında sanki hiç beklemediğim bir anda parlak ve rengarenk kağıtlarla süslenmiş bir hediye paketi almışçasına hızlı atardı kalbim. Cama vuran yağmur damlalarıyla yarışır, onların aşağı doğru usulca akmalarını seyrederdim.  Birbirlerine karıştıkça büyürler ve hızlanırlardı. Her birine isimler takardım. Deniz derdim onlara. Irmak, nehir ve su. Küçük olmalarına bakmayın siz o damlaların. Her biri öyle cesurlar ki. Birbirlerine karışmaktan hiç korkmazlardı onlar insanlar gibi. İnsanlar bir kalbi, bir evi ya da hepsini bir kenara koyun koskoca bir dünyayı paylaşamıyorken onlar birleşip su olmaya, nehir olmaya, deniz olmaya hazırlardı. Milyonlarcası bir arada yaşayarak bir deniz olabilirlerdi hiç şikayet etmeksizin kardeşçe.
          Yağmurlu bir günün kalbimde hissettirdikleri sadece mutlulukla sınırlı değildi. Bir parça da hüzün hissediyordum kalbimin bir kenarında. Yağmura anlam yüklemeye çalıştığım ilk anlarda, yağmurun bulutların gözyaşı olduğunu duymuştum çünkü. Bulutlar böyle hüngür hüngür ağlıyorken benim o hüzünden bu derece mutlu edici bir pay çıkarmam çocuk kalbime hüzne gebe duygular zerk ediyordu. Oysa ki büyüdüğümde öğrendim hüzünlerden mutluluk, acılardan çıkar sağlanan bir dünyada yaşadığımı. Bulutların neden üzüldüğünü merak ediyordum. En çok sevdiği oyuncağı mı kırılmıştı acaba ? Yoksa babasının getirdiği poşetleri heyecanla karıştırmış ve en çok sevdiği çikolatasını mı bulamamıştı ? Büyük bir keyif aldığım bu yağmur seyrini bozmaya hazırdım. En sevdiğim oyuncağımı ya da yemek için akşamı beklediğim çikolatamı hiç düşünmeden verebilirdim o an. Ama bununla asla gururlanmıyorum çünkü benim yerimde hangi çocuk olsa aynısını yapardı.
         Her güzel şey gibi benim yağmur eğlencemin de bir sonu vardı ki bu son kimi zaman uykusuz ve ağlamaktan kızarmış gözlerle geçen gecelere sebep oluyordu. Belki de bulutların gözyaşlarıyla mutlu olmamın diyetini ödüyordum. Aslında bu son sadece beni etkilemiyor ayrıca annemin ve babamın da yataklarında yayıla yayıla yatmalarına engel oluyordu. Onların bir suçu yok diyordum her seferinde bana kızdıklarına inandığım bulutlara. Eğlencemin sonu yani yıldırım ve gök gürültüsüne şahit olduğum anda fırlayarak yatak odalarına koşuyordum. Bu yüzden ne ben ne de annem ve babam gök gürültülü geceleri hiç sevmedik. Bugün hala gök gürültülü gecelerde çocukluğuma geri döner ve içimde yatak odasına koşma isteği duyarım. Ama artık o odada annem yalnız ve ben her gürültüsünde yatak odasına koşmak yerine çocukken bulutların yaptığına inandığım şeyi yapıyorum.
         Bulutlar ağladığı için yağmur yağıyorsa gök gürültüsüne ve yıldırıma da bir sebep bulmalıydım. Her şeyi büyüklere sormak yerine kendi hayal dünyamda onlara anlam vermeyi de bir oyun gibi içimden sessizce oynuyordum. Önce havayı yaran ve kollarıyla gökyüzünü kucaklayan bir ışık görüyordum ve ardından camları titreterek yağmur damlalarının dansını hızlandıran gürültüyü duyuyordum. Peki neden beraber kol kola gelmiyorlardı yeryüzüne? Yukarıda bir anlaşmazlık yaşamış olmalıydılar. Ya içlerinden biri oyunun en güzel yerinde mızıkçılık yapmış ya da biri diğerinin şekerini almıştı. Başka bir sebebi olmadığına o kadar emindim ki. Mızıkçılık yapan ya da şekeri çalan, yıldırım gibi oradan uzaklaşırken diğeri fark eder fark etmez arkasından avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bu dünyada mutsuz bir çocuğunki kadar korkutucu olamazdı hiçbir çığlık. Önce görüntü geliyordu arkasında da çığlık ve bu görüntüye şahit olan hiçbir çocuğun bu çığlığa tutarsız kalması mümkün değildi. Geçmişte bu çığlığa dayanamayıp her seferinde yatağından zıplayarak uyanan biz çocuklar, bugün dünyanın her yerinden yükselen açlık, kuraklık, savaş ve doğal afetler sonucu karanlık kuyularda yankı yapan çığlıklara aldırmadan yatağımızda rahatça uyuyabiliyoruz.  Artık bulutların neden ağladığını anlayabiliyorum. Emin olun ki bulutlar artık bize ağlıyorlar.

2 yorum:

  1. yazıyı okurken bir yandan kendimi buldum bir yandan da içim bir garip oldu..

    ama yine bunlara rağmen yağmursuz yapamam..

    YanıtlaSil
  2. Bırakalım bulutlar ağlasın.. karmaşasında kaybolduğumuz hayatta bir an olsun seyirci kalalım..

    Teşekkürler yorumunuz için

    YanıtlaSil