2 Ekim 2012 Salı

Bir Delilik Hikayesi




Sokakta yalpalayarak yürüyen, gözleri iyice küçülmüş ve ayılsın diye arkadaşlarından yediği tokatlardan mıdır bilinmez yanakları kızarmış bir iki sarhoş kalmıştı gecenin son demlerinde. Kederden mi yoksa keyiften mi içip bu hale gelmişlerdi kim bilir. Sarhoşluğun tek bir kılığı vardır. Kederle de başlasan ilk yuduma keyifle de, aynı kılığa girersin sonunda. Bir gecelik sırların meskenidir içki masaları. Neyin ne olduğunu yalnız masadakiler bilir. Yalnızsan da bir tek meyhaneci.

Gecenin son demlerinde, bir yandan sağa sola sallanan sarhoşları izlerken bir yandan da güneşi karşılamak için cebinden çıkarttığı sigarasını tutuyordu elinde. Sanki yeni günle ilk ışıklarını gösteren güneş, gecenin ortasında yanan bir çakmaktı onun için. Sanki güneş yakardı elinde beklettiği günün ilk sigarasını. Ne büyülü bir andı bu onun için. Ne sadık bir dostuydu güneş. Başka da bir dostu yoktu belki de kırklı yaşlardaki bu perişan görünümlü adamın şu koca hayatta. Bu yüzden, gün doğmadan uyanır sigarası elinde her gün beklediği o sokakta beklerdi dostunu yıllardır. Bir adı yoktu onun. İnsanların kendisinden deli diye bahsetmesinden olacak ki unutmuştu adını çoktan. Yalnız başına yaşayan, az konuşan ve çok dolaşan bir deliydi o.

Bütün gün, o ayrılmadığı kalabalık sokakta bir aşağı bir yukarı yürür ve insanları seyrederdi. İnsanların birbirlerini hiç önemsemeden, birbirlerinin suratlarına bakmadan yaşadıkları bu hızlı hayatı anlamaya çalışırdı. Ne kadar bencildi herkes ve ne kadar yoğunlardı hayat denen bu oyunun bu içinde. Kalabalığın ortasında yalnız yürüyorlardı.

Güzel insanlar vardı diyordu eskiden iyi insanlar. Sokaklarda iyiliğe rastlamak ne zordu artık. Ama o inatla yürüyordu bütün gün karşılaşmak için iyiliğin son kırıntılarıyla. Ama gördükleri hep aynıydı artık. Tacizciler, gaspçılar, hırsızlar, eroin tacirleri, kadın tüccarları ve sonu gelmeyen kötülüğün karasına bulanmış suratlar. Kendi deliliğini sorguluyordu. Bu deliliğin ortasında tek deli ben miyim diye soruyordu kendine.

İçine sığmıyordu tüm bu gördükleri. Göz bebeklerinden taşıyordu üstünden binlerce hikaye geçmiş kaldırımlara. Haykırmalıydı artık gördüklerini kalabalığın orta yerine. Kalabalığın ortasına karışıp haykırdı iki elini havaya kaldırarak :

" Durun.. Durun diyorum size.. Görmüyor musunuz eteklerinizden dökülenleri ? Görmüyor musunuz kalplerinizden saçılanları ? Yerlere dağıldı hep. Neden dönüp bakmıyorsunuz ? Onurunuz, saygınız, insanlığınız, sevginiz yerlere döküldü hep. Üstüne basıyor her geçen. Neden eğilip almıyorsunuz ? Bakın dostum güneş aydınlatıyor her yeri. Yine de mi göremiyorsunuz ? Üstüne basılmadan ve ezilmeden ayaklar altında, toplayın ne varsa etrafa dağıttığınız! Gece çöktüğünde, bulamayacaksınız karanlığın ortasında! Siz almazsanız, süpürecek çöpçüler ne varsa kaldırımlarda. Hep böyle yarım kalacaksınız! "

Güneşe dönüp yüzünü ağlamaya başladı. Artık gelme diyordu. Yorma kendini aydınlatmak için dünyayı diyordu. Ben elimde sigaram beklerim karanlığın ortasında diyordu. Vazgeçiyordu tek dostundan.
Artık o da biliyordu karanlığın hakimiyetini.

Bazıları kafasını çevirip bakmamıştı bile feryat eden bu adama. Deli deyip geçmişleri yine. Kimisi de bir boşluğa bakar gibi bakmıştı sadece acıyan gözlerle.

Evet o sadece bir deliydi. Akıllı geçinen kalabalıkların göremediğini görebilen yalnız bir deli.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder